Önceki dönem milletvekillerinden İbrahim Aydemir, Türkiye’nin geçmişten bugüne uzanan stratejik önemini, güncel küresel ve iç meseleleri kapsayan geniş bir değerlendirme ile kamuoyuna sundu. Aydemir’in açıklamaları, ulusal tarihten insanlık krizlerine, ekonomik yapıdan savunma sanayiine kadar birçok kritik başlığı içeriyor.
TARİHİ ZAFERLER VE MİLLİ ŞUUR
Aydemir, sözlerine Türk milletinin hafızasındaki dönüm noktalarıyla başladı. 30 Ağustos Zaferi’ni, milletin en büyük imtihanlarından birini zaferle taçlandırdığı, bağımsızlık azminin zirveye ulaştığı bir gün olarak niteledi. Bunun yalnızca bir askeri başarı olmadığını, hürriyet iradesinin ve devlet kurma kararlılığının nişanesi olduğunu vurguladı. Ayrıca, bu zaferin Anadolu ile sınırlı kalmadığını, mazlum milletlere umut ışığı olduğunu da hatırlattı. Büyük Taarruz’un Türk’ün azmiyle birleşince imkânsız diye bir şeyin olmadığını tüm dünyaya gösterdiğini belirtti.
Bununla beraber Aydemir, Malazgirt Zaferi’nin de ebedi bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde kutlanan Malazgirt’in, birlik ve kardeşlik şuurunu pekiştirdiğini kaydetti. Malazgirt ruhunun yalnızca bir zafer değil, diriliş iradesi olduğunu dile getiren Aydemir, şehitler için edilen duaların ve gazilerin anılmasının vefa ve minnetin ifadesi olduğunu ekledi. Ayrıca Malazgirt’ten Kızılelma’ya uzanan yolun, milletin istiklal ve istikbal iradesinin hiç sönmeyen meşalesi olduğuna dikkat çekti.
KÜRESEL MESELELER VE GAZZE’NİN ÇIĞLIĞI
Öte yandan Aydemir, Gazze’de yaşanan zulme sert ifadelerle tepki gösterdi. Siyonist İsrail’i “insanlığın tamamına düşman bir terör devleti” diye tanımladı. Han Yunus’taki hastane saldırılarını modern çağın en büyük barbarlığı olarak niteledi. 1,5 milyondan fazla insanın soykırıma uğradığını, basın mensuplarının öldürülmesini ise “hakikati karartma suçu” olarak gördüğünü ifade etti.
Bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşlara seslenerek, “Bugün Gazze’de sessiz kalan, yarın kendi şehirlerinde aynı zulümle karşılaşacaktır” uyarısında bulundu. Gazze meselesinin yalnızca Filistin davası değil, insanlığın vicdan testi olduğunu kaydetti. İstanbul’da yapılan toplantılardaki seferberlik çağrılarını hatırlatan Aydemir, bunun tüm insanlığın vicdani görevi olduğunu belirtti. ABD’li aktivistin “Allah Gazze’nin hesabını devletlerden değil bizden soracak” pankartına işaret ederek, mazlumların hesabının her vicdan sahibinin omuzlarında olduğunu dile getirdi.
TÜRK EKSENİ VE JEOPOLİTİK VİZYON
Diğer yandan Aydemir, Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Zengezur koridoru merkezli enerji ve taşımacılık iş birliğini değerlendirdi. Bu anlaşmayı “Türk dünyasında stratejik birlikteliği güçlendiren tarihi bir dönüm noktası” olarak niteledi. Hazar çevresinde enerji ve ticaretin güçlenmesiyle Türkiye’nin stratejik rolünün pekişeceğini, üç ülkenin lojistik ağlarının birleşmesiyle Asya’dan Avrupa’ya yeni bir jeoekonomik merkez doğacağını söyledi.
Ayrıca Türkiye’nin NATO üyesi olarak güvenlik mimarisinde, enerji ve ticarette de Türk dünyasının merkezinde olduğunu belirtti. Zengezur koridorunun Ankara’nın Avrasya ekseninde vazgeçilmez bir güç olduğunu dünyaya ilan ettiğini vurguladı.
İÇ POLİTİKA VE MAL VARLIĞI ŞEFFAFLIĞI
Bunun yanı sıra Aydemir, iç politikaya değindi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki şaibeli ihaleler ve şüpheli zenginleşmelerin kamu vicdanında derin yaralar açtığını ifade etti. “Siyasetin izzetini korumak için belediye başkanları, milletvekilleri ve yakınlarının mal varlıkları titizlikle incelenmelidir” diyerek servet denetimi seferberliği çağrısında bulundu.
Buna ek olarak, siyaseti makam ve servet aracı haline getirenlerin aile boyu sorumluluk taşıdığını söyledi. Mal varlığı şeffaflığı olmadan demokrasinin işlemeyeceğini, siyasetin namusunun korunamayacağını kaydetti.
TOPLUMSAL DİRENÇ VE SOSYAL POLİTİKALAR
Aydemir, Avrupa’nın refah düzeninin çöküşünden Türkiye için dersler çıkarılması gerektiğini ifade etti. “Sosyal devlet yalnızca bütçelerle ayakta kalmaz; onu yaşatan sosyal toplumun direncidir” dedi. Almanya örneğini vererek, yaşlanan nüfus ve göç baskısının refah sistemini çökerttiğini belirtti. Türkiye’nin ise sosyal yardımlar yerine toplumsal bağları güçlendiren bir denge kurması gerektiğini savundu.
Bu bağlamda “sosyal toplum sigortası” kavramını öne çıkardı. 6 Şubat depremlerinde ortaya çıkan dayanışmayı, devlet bütçesinin ötesinde, millet vicdanının gücü olarak tanımladı. “Devlet bütçesi biter ama milletin vicdanı bitmez. Biz buna toplumsal direnç ekonomisi diyoruz” sözleriyle kavramı açıklığa kavuşturdu.
SAVUNMA SANAYİİ VE GELECEK
Son bölümde Aydemir, Türkiye’nin jeopolitik risklerle çevrili olduğunu belirterek savunma sanayiinde tam bağımsızlığın zorunluluğunu dile getirdi. Hipersonik füze yarışında Türkiye’nin öncü adımlar atması gerektiğini, Çin ve Rusya’nın yanında Türkiye’nin de kendi projeleriyle zirvede yer alması gerektiğini kaydetti.
“Bizim hedefimiz, savunma sanayiinde dünyada bir numara olmaktır” diyen Aydemir, bu başarının yalnızca askeri caydırıcılığı değil, ekonomik ve siyasi bağımsızlığı da güçlendireceğini vurguladı. Milli Teknoloji Hamlesi’nin en güçlü ayağının savunma sanayii olduğunu belirtti.