“AK Parti Genel kongre sonuçları açıklandı: Başbakan Erdoğan, kullanılan bin 363 oyun bin 362'sini alarak Genel Başkanlığa yeniden seçilirken, bir oy da geçersiz sayıldı..
Bu sonuç Erdoğan ve partilileri ne kadar memnun etti bilmem ama, ben bir yanı ile üzüldüm..
Üzüntüm elbette Erdoğan’a bu kadar yüksek güven duyulmasından değil.. Erdoğan yeniden seçilmeyi de hak eden bir Genel Başkan, konuşması da güzeldi.
Zaten başka aday da yoktu.
İşte asıl sorun bu!
Başka aday yoktu ve olamazdı!..
Ben her zaman “tek adam”lardan korktum.. Ve ben her zaman bu tür sonuçlardan çekindim.. Bu sonuç, Erdoğan’ın elini güçlendirecek bir çözüm değil. Bazan liderler kendileri istemeden de bu gibi sonuçlarla karşılaşabilmektedirler..
2’ncisi olmayan bir tek adam karşısında muhalefet, partiyi yok etmek için bütün şiddetini ve öfkesini baştaki adama yöneltecektir..
2’ncisi olmayacağı için teşkilat böyle bir gelişmeye hazırlıklı olmayacaktır.
2. kişi oraya yöneldiğinde de olmaması kadar çok 2. Adam çıkacak, 2. için yarış keskin bir hal alacaktır.. Bunun için de 1. Adam, yaşadığı sürece 2. Adamı kendisi atayacaktır..
İşte bir başka yanlışlık da burada.
Hiçbir kimsenin taşıyamayacağı kadar bir yükü Genel Başkana yıkmak, birkaç saatlik bir mutluluk vesilesi olsa da gerçekte uzun ömürlü bir külfet ve risktir.
Bu başarı zaman içinde dua ile istenen bir belaya dönüşür..
“Tek Adam/Monark”lar böyle oluşuyor.
Zaten Padişahlık geleneğinden gelen bir toplumda böyle bir gen her zaman vardır..
Türk Bayrağının bir tarafından Genel Başkanın, öte tarafta Mustafa Kemal’in dev posterlerinin asılmasının şuuraltında o “tek adamlık” hesabı vardır..
Genel Başkanlar böyle yapın demez, ama zaten o öyledir..
Genel Başkana karşı çıkıldığında birileri devreye girip, “Vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atar. Aslında o tek adamlık etiketinin arkasında kendi hayallerini gerçekleştirme çabası içinde bir sürü küçük adam vardır..
AK Parti MKYK’sına bakıyorum. Bir de alınan oylara..
Bu tablo, AK Parti tabanını yansıtmıyor. Bu tablo majesteleri adına hareket eden bir grubun derin kaygılarından kaynaklanan denge hesaplarını yansıtıyor.
Bu tablodan yine 2. Bir adam çıkmıyor.. MKYK’ya giren isimlere bakıyorum en çok alan 1243, en az oy alanı 1196. 1200’ün altında oy alan tek kişi var. Diğerlerinin hepsi 1200’ün üzerinde. 2 kişi dışında 1220’nin altında oy alan da yok. Bütün fark 25 oy. Bunun anlamı şu, kimsenin bir tercih yaptığı yok. Önlerine konulan listeyi katlayıp zarfa koyup sandığa atmışlar..
Korkunç bir zihinsel tembellik. Bunların savunusu şöyle: “Büyüklerimizinden daha mı iyi bileceğiz..”, “Onlar ne diyorsa o”.
Demek ki, oraya kazık dikseler o da yaklaşık bir oy alacaktı..
1243 oy alan iki kişi var: Bülent Arınç ve Ahmet Davudoğlu..
Ben açık söylüyorum: Kesinlikle AK Parti ve Tayyib Erdoğan bu sonucu hak etmiyor..
Bakın, Hz. Ali, Hz. Ömer, Hz. Osman’ın seçimleri bile böyle olmadı.
Bu sonuçlar, Eski Sovyet ya da Mısır’daki seçimlere benziyor.. Demokrasinin sağlıklı işlediği ülkelerde böyle seçim sonucu olmaz. Bu bana tek parti dönemini, açık oy gizli tasnif sistemini hatırlatıyor..
Bu sonuç, gelecek açısından bir teminat değil, tehdittir..
Kesinlikle parti içi çatışma, hizipçilikten söz etmiyorum.. MHP, CHP kongrelerindeki kavga-gürültü ortamı da değil sözünü ettiğim şey..
Herkesin gurur duyduğu bir sonuçtan böyle bir yorum çıkarmam tatlı su politikacıları için cansıkıcı olabilir, ama “dost acı söyler” sözünden yola çıkarak bugün için görünmeyen ve gelecekte sorun çıkaracak bir tehlikeden bugünden söz etmek istiyorum..
Aslında bu kongrelerin seremonial şeyler olduğunu biliyorum.. Seçim sonuçları 3 aşağı, 5 yukarı bellidir.. Kongrelerin gerçek kongre olması için önce bu işin seremoni ve şov kısmının ana gövdeden ayrılması gerekir..
Bu işin ilçe, il kongrelerinden başlayarak yeniden düzenlenmesi gerekir..
Hani ademi merkeziyetçilikten söz ediyoruz ya, yerel örgütler, yerel yönetimlerin faaliyetlerini denetliyorlar mu? Bu işler ne kadar sağlıklı yürütülüyor. Mesela bir ildeki suç oranı, eğitim ve başarı düzeyi, boşanma, çocuk ölümleri yerel yönetimleri ve parti örgütlerini ne kadar ilgilendiriyor ve ne kadar çözüm üretiyorlar?.. Milletvekilleri bu verileri ve çözüm önerilerini parlamentoya ne kadar taşıyabiliyorlar?
Bana göre bir parti kongresi en az 5 gün sürmeli.. Birçok komite ve komisyonlar haftalarca öncesinden çalışmaya başlamalı. Geçen dönemin çalışmaları gözden geçirilip, gelecek dönemle ilgili kararlar alınmalı..
Siyasi partiler Milli İradenin taşıyıcı organlarıdır, ama bu organlar Genel Başkanların iradesine ram edilmiş gibi gözüküyor. Bu anlamda Türkiye’de demokrasi, fiili bir oligarşiye dönüşüyor..
Derin devletin yanında derin partiler oluşuyor.. Resmi ideolojinin karşısında iktidarı ele geçirmeye çalışan partilerin kendi resmi ideolojisini topluma dayatmak için bir komplo ortaya çıkıyor..
Derdim çok, hangisine yanayım bilmem.
Erdoğan siyasi kariyerinin sonunu belirlerken, bu temel sorunu çözmek üzere ayrı bir çalışma başlatırsa, başlattığı hareketin siyasi ömrü açısından son derece hayırlı bir iş yapmış olacak ve kendini sevenlere, Türkiye’ye de güzel bir miras bırakmış olacaktır.
Unutmamak gerekir ki, Haddinden fazla özgüven, bazen gayedeki hikmeti yok eder. Eskiler, “Ulu çınarların altında ot bitmeyeceğini” söylerler.. Bazan bir kişiyi çok yüceltelim derken kibre, gurura sebeb olurlar ve bu süreçte birçok kişi kendini fazla küçültür.. Bu “kurtarıcı önder” kültünden, liderleri mutlaklaştırma gayretinden vazgeçersek, bu liderlere daha fazla güç, ömür ve mutluluk katar.. Taş yerinde ağırdır.. Sahi, Hz. Ömer, Halid b. Velid’e duyulan olağanüstü güven karşısında ne yapmıştı? Erdoğan’ın en yüksek güvene sahip olması, kemal noktasında zevalin işareti olabilir mi? Çünki daha ötesi yok.. Bu siyasi bir obezitedir.. Ve derhal önlem alınmalıdır..
Dilerim korktuklarımız olmaz. Dilerim her şey daha iyi olur..
Selâm ve dua ile..”