“Türkiye’yi yurt dışına şikâyet etmekten bir adım geri durursam şerefsizim.”
Sosyal medyada bu ifade çok yaygın bir biçimde dolaşıyor. Doğru olmadığını umuyorum. Ama şayet böyle bir ifadesi var ise şu kayıtları da düşmeyi bir vatan vazifesi görüyorum...
Bu cümle, herhangi bir sokak tartışmasında değil, ana muhalefet partisinin genel başkanı tarafından kuruldu deniyor. Üstelik kürsüde, mikrofon başında, düşünerek, ölçerek, tartarak değil... Bağırarak.
Sahi, hangi ülkenin muhalefet lideri böyle bir ifade kullanır? Hangi siyasi gelenek, kendi ülkesini "şikâyet" etmekle övünür? Hangi millet, kendi devletini yurt dışına ispiyonlayan bir zihniyeti iktidara taşır?
Elbette bir ülkede problemler olabilir. Elbette demokrasiye, insan haklarına, hukuka dair eleştiriler yapılabilir. Ama bunu yapmanın da bir devlet dili, bir sorumluluk terazisi, bir liderlik ahlakı vardır.
"Şikâyet etmekten geri durmam" diyen birisi, açıkça devlet-millet ayrımını yapamıyor demektir. Oysa ülke ile hükümeti, millet ile iktidarı karıştıran her siyasi duruş, zarar verir.
Muhalefet yapmak başka bir şeydir; devlete karşı pozisyon almak başka bir şey. Muhalefet, çözüm üretir. Şikâyetçi değil, sözü dinlenen olur. Muhalefet, halkın içini dışarıya taşımak için değil, dışarıda ülkesinin vakarını korumak için vardır.
Peki, böyle bir üslupla liderlik olur mu? Devlet yönetilir mi? Millet bu sesi kendi sesi olarak benimser mi?
Siyasi rekabetin sonu bellidir: Seçim. Ama şerefin ölçüsü, dilde başlar, özde biter.