Türk Parlamenter Gazeteci ve Yazarlar Birliği Başkanı İbrahim Aydemir, İsrail’in yalnızca bir zulüm mekanizması değil, aynı zamanda terörle doğrudan bağlantılı bir yapı hâline geldiğini belirtti. İsrail’in Suriye’deki terör örgütü YPG’ye silah desteği vereceğini açıklaması, bu devletin aslında terörizmi destekleyen bir organizasyona dönüştüğünü kanıtlıyor. İsrail’in bölgede istikrarsızlığı derinleştirmek adına doğrudan terör gruplarına destek vermesi, onun sadece bir işgal devleti değil, aynı zamanda bir terör devleti olarak hareket ettiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
İSRAİL, TERÖRÜN VE ZULMÜN DESTEKÇİSİ
İsrail’in, YPG’ye açık destek vereceğini ilan etmesi, bu devletin küresel terörizmin en büyük aktörlerinden biri olduğunu kanıtlıyor. Aydemir, İsrail’in bu adımının, onun bir devlet mekanizması olmaktan çıkıp, şiddeti ve kaosu bir yönetim biçimi hâline getiren bir yapıya dönüştüğünü belirterek, İsrail’in asıl amacının bölgeyi tamamen kaosa sürüklemek olduğunu vurguladı.
“Bugün İsrail sadece Filistin topraklarında katliamlar yaparak değil, aynı zamanda bölgede terörü destekleyerek varlığını sürdürmeye çalışıyor. Suriye’deki terör yapılanması YPG’ye silah vererek Ortadoğu’da yeni bir kan ve gözyaşı düzeni kurmaya çalışıyor. Oysa şunu unutmamaları gerekiyor: Teröre destek veren, onu yönlendiren her yapı sonunda onun kurbanı olur. Terörle, baskıyla, zorbalıkla inşa edilen hiçbir sistem uzun süre ayakta kalamaz” dedi.
Aydemir, İsrail’in bu politikasının, aslında onun uluslararası arenada hızla yalnızlaşmasına neden olduğunu belirtti. Filistin’de işlediği savaş suçları nedeniyle dünya genelinde büyük bir tepki gören İsrail, şimdi de YPG’yi silahlandırarak yalnızlığını derinleştiriyor.
“Bütün dünya, İsrail’in gerçek yüzünü artık daha net görüyor. Uluslararası kamuoyu, İsrail’in sadece Filistin’de değil, bölgenin her yerinde kaosu büyütmek için hareket ettiğini biliyor. Bu yüzden İsrail pasaportu taşıyan biri, hangi ülkeye giderse gitsin tepkiyle karşılaşıyor, dışlanıyor. Bir İsrailli sanatçının dünyanın her yerinde dışlandıklarını ve bunun kendisini yorduğunu söylemesi, aslında zulmün sadece mazlumları değil, zalimleri de tükettiğinin en net göstergesidir” dedi.
SUÇ VE CEZA’NIN GERÇEKLİĞİ: ZULMETTİKÇE ÇÖKÜYORLAR
Aydemir, Dostoyevski’nin dünya klasiği Suç ve Ceza romanına atıfta bulunarak, İsrail’in üstünlük anlayışının onu nasıl bir çıkmaza sürüklediğini şu sözlerle ifade etti:
“Raskolnikov üstün insan teorisine inanarak bir cinayet işledi ve bunun haklı olduğunu düşündü. Ancak zamanla vicdanı onu rahatsız etti ve psikolojik olarak çöküş yaşadı. İsrail de aynı noktada. Zulmettikçe, terörü destekledikçe, öldürdükçe, baskıyı artırdıkça huzur bulacağını sanıyor. Oysa tam tersi oluyor. Dünyanın dört bir yanında dışlanıyor, nefretle anılıyor ve kendi halkı dahi bunun psikolojik yükünü taşımaktan yoruluyor” dedi.
Dostoyevski’nin başyapıtı, bir bireyin işlediği suçun sadece dış dünyada değil, kendi iç dünyasında da nasıl bir yıkım oluşturduğunu gözler önüne seriyor. Raskolnikov, işlediği cinayeti üstün insan teorisiyle haklı çıkarmaya çalışsa da, zamanla zihninde yıkıma uğruyor, toplumdan kopuyor ve en sonunda kendi ruhsal çöküşünün ağırlığını taşıyamaz hale geliyor. Aydemir, İsrail’in de aynı süreci yaşadığını belirterek şunları söyledi:
“İsrail, zalimliği, sömürüyü ve öldürmeyi bir sistem hâline getirdiği için dünyada yalnızlaşıyor. Şiddeti bir yönetim biçimi olarak benimsediği sürece asla huzur bulamayacak. İsrail, üstünlük teorisiyle hareket eden bir yapı gibi görünse de, gerçekte kendi çöküşünü hızlandırıyor. Dostoyevski’nin anlattığı gibi, işlenen her suç, işleyeni de derinden yaralar. Raskolnikov gibi, İsrail de zulmettikçe daha büyük bir psikolojik çöküşe sürüklenecek. İşlediği suçlar, onun kendi kimliğini de yok edecek” dedi.
KUR’AN-I KERİM’DE ZULMÜN SONU NETTİR
Aydemir, zulümle büyüyen hiçbir yapının ayakta kalamayacağını vurgulayarak, bu gerçeğin Kur’an-ı Kerim’de de açık bir şekilde ifade edildiğini belirtti.
“Cenab-ı Hak, zalimlerin akıbetini çok net bir biçimde ortaya koymuştur. İsrail, bugün üstün varlık anlayışına dayanarak hareket ediyor, ancak tarih boyunca bu anlayışla zulmeden her güç yıkılmış, tarihin çöplüğüne gitmiştir. İsrail’in de bundan farklı bir kaderi olmayacaktır. Eğer gerçekten huzur istiyorlarsa, yapmaları gereken şey bellidir: İşledikleri suçlardan pişman olmak, tüm insanlıktan özür dilemek ve vicdanlarıyla yüzleşmek. Aksi takdirde zulümle ayakta kalmaya çalışan her yapı gibi, kendi karanlığı içinde kaybolacaktır” dedi.
Aydemir, İsrail’in bugün bir devlet olarak değil, bir terör mekanizması olarak hareket ettiğini, bölgede terörü destekleyerek kendi sonunu hazırladığını belirterek şu ifadeleri kullandı:
“İsrail devleti, adını devlet koysa da bir yönetim mekanizması gibi hareket etmiyor. Çünkü bir devlet, ancak adaletle ayakta kalabilir. İsrail ise adalet yerine şiddeti, hukuk yerine baskıyı, barış yerine terörü seçmiştir. Bugün Suriye’de YPG’ye silah sağlıyorsa, bu İsrail’in doğrudan terörle işbirliği yaptığı anlamına gelir. Bir devlet, terör örgütleriyle aynı çizgideyse, onun bir terör devletine dönüştüğünü söylemek kaçınılmazdır” dedi.
Aydemir, İsrail’in insanlık vicdanında asla aklanamayacağını, işlediği suçların bedelini yalnızca siyasi arenada değil, psikolojik ve toplumsal çöküşle de ödeyeceğini belirterek şunları ekledi:
“Zulümle abad olunmaz, zulmedenler sonunda yalnızlaşmaya ve çürümeye mahkûmdur. İsrail, bugün hem mazlum Filistin halkını katlederek hem de YPG gibi terör örgütlerini destekleyerek kendi sonunu hazırlıyor. Tarih, bu tür devletlerin eninde sonunda kendi şiddet mekanizmaları içinde yok olup gittiğini göstermiştir. İşte tam da bu yüzden İsrail, sadece Filistin’de değil, küresel çapta bir nefret objesi hâline gelmiştir ve bundan kurtulmaları ancak işledikleri suçlardan pişmanlık duymalarıyla mümkündür” dedi.